⛈️ Van Gogh Kolay Manzara Eserleri

KKaCT. 20. yüzyılın başlarında empresyonizme bir tepki olarak doğan ekspresyonizm, dış dünyanın insan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakmış, dış dünyayı, sanatçının kendi duygu alemine uydurmaya çalışmıştır. Bireyin merkeze alınması ilk olarak romantizmde gerçekleşmiştir. Bu anlamda ekspresyonizm, bireyi merkezine aldığı için romantizmin mirasçısı olarak da düşünülebilir. Ancak bu kez, bireyin duygularının tuvale yansıması çoğunlukla çirkin, korkutucu göstergelerle olmaktadır. Bu sanat anlayışı, sadece resim ve heykelle sınırlı kalmayarak edebiyat, sinema, mimarlık, tiyatro ve müzik gibi farklı sanat alanlarında da oldukça etkili olmuştur. Ekspresyonizm, Fransızca expression ve Latince expressio, exprimere sözcüklerinden gelmektedir. Dilimize ifadecilik, ifadeci, ifade ağırlıklı olarak çevrilebilir. Ekspresyonizmin en belirgin yönü sanatçıların benliğini oluşturan etmenleri tüm çıplaklığıyla sergilemeye çalışmalarıdır. Her sanatçı o anki ruh halini hiç çekinmeden tuvale aktarmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla her eser, her bir sanatçının kendine özgü duygu ve duyumlarının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmalarda anlatısal ve tasviri olmayan bir ifade ön plandadır. Fovistlerden fütüristlere, Brücke ve Blaue Reiter grubundan Dadaistlere kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan akımlar, dışavurumculuk şemsiyesi altında düşünülmektedir. Georges Seurat, Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh, ekspresyonizmin öncülerindendir. Tahitili Kadınlarıyla Paul Gauguin’in 22 Eşsiz Tablosu Vincent Van Gogh’un Kaleminden Hayatına Dair 21 Mektup Bilmeniz Gereken 5 Van Gogh Tablosu Bilinmesi Gereken 20 Yabancı Ressam ve Tabloları 1. James Ensor 1860 – 1949 The Intrigue, 1890 Resimlerine gerçek dışı korkunç öğeler sokmuş, karnaval maskeleri, figürler ve iskeletlerden yararlanmıştır. Eserlerinde izlenimci ve realist yöntemleri kullanarak maske ve hortlaklar yapan Ensor’un inanılmaz fantezilerinde, gerçekler yerini iskeletlere bırakmış, maskelerin ve giysilerin arkasına gizlenmiş ölümü sıkça vurgulayan korkulu bir dünya ortaya çıkmıştır. O dışavurumcu olsun diye resim yapmıyordu, kendisinin ruhsal durumunu doğrudan doğruya yansıtan, içinden fışkıran düşgücünün dürtüsüyle hareket ediyordu. Bu haliyle de Van Gogh ve Edvard Munch’e yaklaştı. 2. Edvard Munch 1863 – 1944 Çığlık, 1893 Munch bu en tanınmış tablosunda hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri anlatır. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. Bir köprünün üzerinde, korkulukların hemen yanında yüzü bize dönük bir insan, yüzünde büyük bir dehşet ifadesiyle başını ellerinin arasına almış bağırmaktadır. Ne var ki sanki bu haykırışı duyan yoktur, geri plandaki iki kişi sakin bir biçimde köprünün tepeden baktığı körfezi, limanı ve tepeleri seyreder gibi görünmektedirler. Bu anlamda resim bize korkunun yanı sıra yalnızlık, terk edilmişlik duygusu da verir. Adeta bütün dünya, haykıran kişinin üzerine yıkılmaktadır ve o tek başınadır. Bunlardan başka bir şey daha dikkatimizi çeker. Gökyüzü çok büyük bir yangın varmış gibi kırmızı, sarı tonlarındadır, fakat ortada ne yangın vardır, ne de yangınla beraber olması gereken siyah dumanlar. Ara ara biraz mavinin göründüğü bu tuhaf gökyüzü, kuzey ışıklarını andırır biçimde katman katmandır. Çığlık Tablosuyla Tanıdığımız Edvard Munch’un 26 Özel Tablosu 3. Gustav Klimt 1862 – 1918 Öpücük, 1907-1908 Öpücük, Klimt’in en ünlü eserlerinden birisidir. Sanatçının altın çağının doruk noktası olarak belirtilen bu resminde süslemeci renklerle, parıldayan altın varakla ve soyut desenlerle birlikte ideal bir dünyaya çağrışım yapmakta olduğu düşünülür. İlk bakışta mutlu bir çiftin birbirleriyle olan tutku dolu aşkına şahitlik edilse de, erkek figüründe egemen bir tavır, kadında ise utançla karışık bir ifade dikkat çeker. İki aşığı saran altın renkli çerçeve onları dünyadan soyutlamaktadır. Çiçekli bir zemin üzerinde duran bu çift zeminin en uç kısmında betimlenmiş ve kadının ayaklarına neredeyse uçurumdan düşüyormuş gibi bir hareket verilmiştir. Figürlerin yerleşimi ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiye gönderme yapar gibidir. Erkek figürünün elbisesinde daha büyük karelerin, kadın figürünün elbisesinde ise renkli ve yuvarlak şekillerin kullanılması ile farklı iki cinsiyete vurgu yapılmak istenmiş olabilir. Ayrıca figürlerin bir araya gelerek oluşturduğu şekil, erkek cinsel organına da benzetilmekte, kadın figüründe ise doğurganlığa ait sembollere yer verilmektedir. Öpücük Resmiyle Bilinen Gustav Klimt’in 19 Eseri 4. Oskar Kokoschka 1886 – 1980 Lovers With Cat, 1917 Dışavurumcu resimleriyle bilinen Avusturyalı ressam, şair Oskar Kokoschka, sanat anlayışını şöyle izah eder “Ekspresyonizm yaşantının biçimlenmesidir, bu kabilden dolaylı olarak ve benden sana iletidir. Sevgide olduğu gibi burada da iki gerekir. Nasıl sevgide seven sevilen ikiliği varsa, sanatta da bir ileten iletilen ikiliği vardır. Ve onlar arasında da bir sevgi bağı bulunur.” Sanatçı, birçok figür ve manzara resminde kalın renk alanları ile çalışmıştır. Bu şiddetli duyguları ve resimdeki hareketi destekler bir tekniktir. Figüratif resimlerinde rengi, duygusal bir dışavurum aracı olarak kullanır. Dışavurumculuk homojen bir akım teşkil etmez. 1906’da Die Brücke Köprü topluluğunun ve 1911’de Der Blaue Reiter Mavi Süvari grubunun ortaya çıkmasıyla iki dalga halinde gelişir. Die Brücke köprü anlamına gelir, bu grup neredeyse ekspresyonizmin kendisiyle ya da doğuşuyla özdeşleşmiştir. Perspektif kurallarının alt-üst olduğu mekanlarda, deforme edilmiş insan vücutları ve sadeleştirilmiş biçimlerin kullanıldığı resimlerde, geniş fırça vuruşlarında dolgun abartı ve göz alıcı renkler göze çarpar. Kontur çizgilerinin renkleri çevrelediği resimlerde doğal, sade formlara yer vermişlerdir. Bu grubu kuran ve gruba üye olan ressamları tanıyalım 5. Ernst Ludwig Kirchner 1880 – 1938 Street, Berlin Straße, Berlin, 1913 Die Brücke adlı sanat topluğunu 1905 yılında arkadaşlarıyla beraber kuran Kirchner, bu grupla birlikte geçmişin sanatıyla geleceğin sanatı arasında köprü oluşturmayı hedeflemiştir. Modern kent insanının yapay, ikiyüzlü ve kasvetli hallerine dikkat çeker. Karşılaştığı bu yaşama duyduğu nefreti içten gelen bir çığlıkla biçimlendirir. Sanatı bazen neşeli, bazen kederli ama hep canlı ve o zamanın yansımasıdır. Günlüklerinde kalabalıklar içinde olduğunda bile hep yalnız ve hüzünlü bir hayat sürdürdüğünden söz eder. Kendini yurtsuz, terk edilmiş ve toplumsallaşamamış olarak duyumsar. Endişeleri, karamsarlığı ve melankolisi portrelerinden ve resimlerinden anlaşılabilir. Ya­şadıkları çevreden konular seçer, kent yaşamı görünümleri, doğa görünümleri, dostlarının portreleri ve daha sonraları da sirk ve dans salonları görüntüleri ve hepsinden çok çıplak kadın resimleri… 6. Erich Heckel 1883 – 1970 Liegendes Mädchen, 1909 Die Brücke grubunun kurucularından Erich Heckel, manzaralarında ve çıplak resimlerinde kaba, çiğ ve kesintisiz bir renk kullanımına gider. Die Brücke’nin öteki üyelerinden daha lirik bir tavır geliştirmiştir. Hastalıklı durumlarla içsel acıları resmetmeye özel bir eğilimi olan sanatçının 1910’lardaki bazı manzara yapıtları Alman dışavurumcularına yabancı olan bezemeci bir nitelik de taşımaktadır. Kesin ve açık dik çizgilerle betimlenmiş renk alanları birbiri içinden geçerek, tümüyle yoğun ve dingin düzlemler Brücke grubuna özgü bir üsluptu. Bunu olgunlaştıran Heckel ise resimlerinde katı, yavan ve tuhaf bir sertlik içindedir. 7. Karl Schmidt-Rottluff 1884 – 1976 Haus an der Strassenkurve Karl Schmidt-Rottluff resimlerinde saf renklerin ifade gücüne güvendi. Ayrıntılara yer vermeyip biçimleri basitleştirdi. Renkli alanları siyah çizgilerle birbirlerinden ayırdı. Stilin bu özelliği Brücke ekspresyonizmi için tipiktir. Die Brücke grubunun isim babası ve kurucularındandır. Karl Schmidt-Rottluff manzara ve nü resimleriyle tanınan bir ressamdı ve litografiyi taş baskı ustaca kullanıyordu. Grubu da litografiyle kendisi tanıştırmıştır. 8. Emil Nolde 1867 – 1956 Two Women In A Garden, 1915 Ekspresyonizmin öncü isimlerinden biri olan Emil Nolde’nin eserleri, diğer ekspresyonistlerde olduğu gibi görünenin dışında anlamlar taşıyan zengin içerikli çalışmalardır. Emil Nolde her türlü geleneksel ustalığı bir yana bırakarak, ilkel diyebileceğimiz yalın bir resim tekniği oluşturmuştur. Eserlerinde nesneden bağımsız seçilmiş coşkulu renkleri, masklara benzeyen figürleri ve bir takım simgeleri kullanmıştır. Naif ve saflığı bozulmamış bir anlayışla, yaşam ve sanatı bütünleştirmiştir. Yalın ve abartılı doğa tasvirleriyle kent yaşantısına karşı çıkmış, evrenselliği ve nesnelliği betimlemek için rengi, nesneyi tanımlama işlevinden uzaklaştırmıştır. 9. Max Pechstein 1881 – 1955 Fishing Boats In Afternoon Su, 1921 Pechstein’ın resimlerinde doğrudan doğruya Matisse’in etkisi görülür. Yapıyı vurgulamak için geniş alanlarda yan yana getirdiği baskın ve çarpıcı renkler, güçlü ve ilkel bir yaradılışın dışavurumuydular. Pechstein, dünyanın renkli görkemliliğini yoğunlaştırdı, ama simgeciliğe ya da mitolojiye kaymayı istemedi. En iyi resimlerini Kirchner ve Heckel ile Moritzburg Gölleri’nde üretti. Bunu izleyen yıllarda yaptığı çalışmalar, kum tepecikleri arasında denize girenleri gösteren sayısız resmi içerir. Pechstein bunları 1909’dan itibaren her yaz kaldığı Baltık kıyısındaki Nidden’de yaratmıştır. Bu resimleri özellikle çok güzel süsleyici ve gizemli çizgileriyle etkileyicidirler. 10. Otto Mueller 1874 – 1930 Landscape With Yellow Nudes, 1919 Alman dışavurumculuğunun Brücke grubunun bir üyesi olan Mueller, resimleri ve sanat anlayışı ile Alman dışavurumculuğu içinde, hatta kendi grubu içinde bile biraz izole bir konuma sahiptir. Romantik bir dışavurumcu, Brücke’nin gölgesindeki ressam, bastırılmış dışavurumcu, çingene ressamı gibi alçaltıcı sıfatlarla anılan ve kendini geliştirmemiş olmakla suçlanan Mueller, sakin, mütevazı ve iddiasız tavrıyla, kabına sığmayan diğer Brücke üyelerinden ve başka dışavurumculardan çok ayrı bir kişilik gösterir. Aynı fark Brücke’nin diğer üyelerinin sert resim üslubu ve renk kullanımı ile Mueller’in dingin üslubu ve sakin renkleri arasında da görülmektedir. Wassily Kandinsky, Der Blaue Reiter yıllığının kapak resmi Der Blaue Reiter Mavi Süvari Franz Marc’ın ve Wassily Kandinsky’nin öncülüğünde kurulan grubun kuramsal temelini atmak büyük oranda Kandinsky’ee düşer. Gerçekliğin tasvirine dayalı estetik anlayışa karşı tepkisi onu tümüyle maddi ve doğal gerçekliğe bağlılığı reddetmeye sürükler. Böylece Kandinsky her türden figüratif çizimin reddiyesi olan soyutlamanın öncüsü haline gelir. Grup adını bu topluluğun katalogu olan, Kandinsky ve Marc tarafından kaleme alınan Sanat Almanak’ının ilk sayısının kapağında yer alan Kandinsky’e ait atlı resimden almıştır. Bu grubun ressamlarını tanıyalım 11. Wassily Kandinsky 1866 – 1944 Improvisation No. 27, 1912 Der Blaue Reiter anlayışı, resme izlenimci bir yaklaşımla renkli, canlı, parlak ve simetrik şekillerle modernleşmiş bir yorum getirmiştir. Kandinsky bu dönem resimlerinde doğaçlama resimler yaparken, resimlerindeki her bir öğe için nota tanımını kullanmıştır. Müziğin soyutluğunu resimlerindeki soyutluğa benzeten ve daha çok dış dünyanın soyutluğunu çizmiştir. Bu dönem resimlerinde, bu resminde de olduğu gibi spontane yaklaşımı renkleri çılgınca ve hatta üstüne basa basa kullandığını görmek mümkündür. Mavi Süvari üyesi olduğu dönem resimlerine, modern sanatın yolundan gidip müzikle görsel sanat arasında bağlantı kurmuş ve renklerin maneviliğiyle sembollerin bütünleşmesi, doğaçlama boyamalar ve de sezgisel yaklaşımlar yansıtmıştır. 12. Franz Marc 1880 – 1916 Little Yellow Horses, 1912 Kandinsky ile beraber Der Blaue Reiter grubunu kurmuşlardır. Marc doğaya panteist yaklaşmıştır. Güzel görünümün ardındaki güçlü yasaları gösterebilmek için doğa görünümüne bağlı kalamamayı, onu yıkmayı, biçimleri renk titreşimleriyle vermeyi amaçlamıştır. Duyuların yanılgısından kurtulma, varlığın özünü, onun bölünmezliğini, renk-biçim-içerik bütünlüğüyle verme Marc’ın sanatının ereği olmuştur. Soyut resme gelinceye kadar Marc hep hayvan resmi yapmıştır. Ona göre yaratılışın en saf, an arı varlığı hayvan, doğanın devingen güçlerinin duyumsanarak yaşanan dünyanın simgesidir. 13. Paul Klee 1879 – 1940 Versunkene Landschaft, 1918 Paul Klee sanat yaşamını çağdaşlarıyla aynı aşamada devam ettirdi. Ancak o kendi birikimini, içsel dışavurumunu anlatan farklı bir tarz olarak sunmaya çalıştı. İlk eserlerinde iç-dış dünya arasındaki köprü kurulmasını düşündü. Ensor ve Van Gogh’da çizginin bağımsız yaratıcı özelliğini görüp, dışavurumunu temelde çizgiye indirgedi. Klee “Doğaya yönelik çalışmalarımla taze bir güç kazanmış olarak yeniden kendime özgü doğaçtan yaratma ortamına atak bir giriş yapabilirim. Artık doğaya dolaylı olarak bağlandığımdan, ruha baskı yapan şeylere bir biçim vermeyi yeniden deneyebilirim.” der. 1909’dan sonra, arınmış düşgücünden doğmuş olağanüstü gergin, sinirli vuruşlarla resimler yaptı. Bunlarda duygular, ruh durumları ve düş deneyimleri kendi içlerinde uyum sağ­lıyordu. 14. Alexej von Jawlensky 1864 – 1941 Schokko with Red Hat, 1909 Rus asıllı Jawlensky, yalın yüz betimlemeleri ile öne çıkan resimler yapmıştır. Resimlerin de aradığı oluşum değişim gibi kavramlar değil tüm bunların üstünde olan bağlayıcı ilkeyi aramış ve aradığını da maddeden arınmış ve tinselleşmiş yüzlerde bulmuştur. Bu resimlerde sanatçı, insan yüzünü her şeyden soyutlayarak sadece birkaç renkle inandığı haç biçimiyle veriyor. Güçlü bir inançtan kaynaklanan bu resimler adeta bir ikondur. Rengin bir nesneyi betimlemek için kullanılmadığını, nesnenin, sanatçının duygularını ve “nesnelerin özünü” ortaya koyan bir renk yapısı için olanak sağladığını düşünüyordu. Kaynak Ekspresyonizmin Huzursuz Ruhu Ernst Ludwig Kirchner, Ekspresyonizm Sanat Ansiklopedisi , Soyut Resimde Suje ve Obje Arasındaki İlişki, Emil Nolde’nin Çarmıhta İsa Tasvirinin İkonografik Açıdan İncelenmesi, Mavi Atlı Dönemindeki Eserleriyle Kandinsky Hollandalı post-empresyonist ünlü ressam Vincent van Gogh 1853-1890, otuz yedi yıllık yaşamının sadece son on yılında resim yapmıştı. En ünlü resimleri arasından aynı temanın çizim ve yağlı boya örnekleri; Selvili Buğday Tarlası, 1889 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - The Metropolitan Museum of Art, New York, ABD Sarı Ev, 1888 Özel koleksiyon - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Yıldızlı Gece, 1889 Kunsthalle, Bremen, Almanya Kayıp - Museum of Modern Art, New York, ABD Selvi ile Yeşil Buğday Tarlası, 1889 The Morgan Library and Museum, New York, ABD - Národnígalerie v Praze, Prague, Çek Cumhuriyeti Saint-Rémy’den Manzara, 1889 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Ny Carlsberg Glyptotek, Kopenhag, Danimarka Zuhaf, 1888 The Guggenheim Museums, New York, ABD - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Joseph Roulin'in Portresi, 1888-1889 J. Paul Getty Museum, Los Angeles, ABD - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Kafe Terasta Gece, 1888 Dallas Museum of Art, Dallas, ABD - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Père Tanguy’un Portresi, 1887 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Musée Rodin, Paris, Fransa Üzgün Yaşlı Adam, 1890 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda İki Selvi, 1889 Brooklyn Museum, New York, ABD - The Metropolitan Museum of Art, New York, ABD Oiran Keisai Eisen’den esinle, 1887 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Tohum Serpen Adam Millet’den esinle, 1888 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Tohum Serpen Adam Millet’den esinle, 1890 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Vincent Van Gogh 1853-1890 resimleri Hayatı ve En Önemli Eserleri Hollandalı post-impressionist ressam Vincent Van Gogh, 37 yıllık yaşamının sadece son 10 yılında ve toplamda 2000’e yakın resim yaptı. Resim yapmaya çok sevdiği kardeşi Theo’nun ısrarıyla başladı. 1882’de Lahey’de yaşadığı dönemde amcası ona şehrin 12 manzarasının resmedilmesi işini ayarladı. Bu iş sayesinde Vincent perspektif tekniğini geliştirdi. 1883-1885 yılları arasında köylüleri konu aldığı resimler yaptı. Londra’da The British Museum ve The National Gallery’yi ziyaret ettiğinde özellikle köylüleri resmeden François Millet ve Jules Breton’dan çok etkilenmişti. Nuenen’de yaşadığı dönemde, köylü ve manzara resimleri yaptı. Theo ona malzeme alması için para gönderiyordu. Vincent da resimlerini gönderip, bir nevi kaça satarsan sat, bana verdiğin para bu resimlerin karşılığı olsun demek istedi. Ama resimler o dönem Paris’deki popüler sanat anlayışı için fazlasıyla karanlıktı. Hiç ilgi görmedi. Resim yaptığı ilk 6 yılda, tarzını bulmaya çalıştı, tekniğini geliştirdi. Ama bu yıllarda kendine iyi bakmadı, ruhsal çöküntüler yaşadı. 1886’da kardeşinin yanına Paris’e gitti. Theo’nun Paris’te Monet, Degas gibi ünlü izlenimci ressamların resimleriyle dolu bir galerisi vardı. Seurat’la tanışıp, noktalama tekniğini öğrendi, kendine adapte etti. Vincent artık renkleri keşfetmişti. Karanlık resimleri renklenmeye başladı. 1888’de çok sevdiği Güney Fransa’ya, Arles’e taşındı. Arles’deki evini güneyin resim stüdyosu yapma hayali vardı. Ama beslenmesi tütün ve absinth’ten ibaret olmuştu, ya absith’ten ya boya yemekten sarı renklere ayrı bir düşkünlüğü oldu. Düzgün düşünemez hale geldi. En sevdiği ressam arkadaşı Gauguin’i, birlikte çalışmak için meşhur sarı evine davet etti. Gauguin ve Vincent Van Gogh’un 2 aylık macerası, sanat açısından çok verimli başlayıp, bir tartışmaları sonrasında Vincent Van Gogh’un kendi kulağını kesmesi rezaleti ile sonuçlandı. Bugün o kulağı Gauguin’in kesmiş olabileceği tartışmaları hala devam ediyor. Gauguin, Van Gogh’un delirdiğini düşündü, O’nu Theo’ya şikayet etti ve Arles’i o gün terketti. Gauguin olaydan sonra Paris’e döndü ama olayı atlatması için kıta değiştirmesi gerekti, Tahiti’ye taşındı. Sonuç olarak Gauguin, Vincent’ın Arles’deki evine çağırabildiği ilk ve son sanatçı oldu. Planlar suya düşmüştü. 1888’den sonra Van Gogh un hayatı tedavi merkezlerinde geçti ancak verimli bir döneme girmişti ; en ünlü resimlerini son 2 yılında yaptı. Saint-Rémy’deki klinikte 1 yıl içinde 150’ye yakın resim yaptı. Artık resimleri sergilerde yer alıyor, övgüler topluyordu. Gauguin de resimlerinden birini görüp büyülenmişti. 20 Mart 1890’da Vincent’a mektup yazmış, hem sanatı övmüş hem de bir nevi affettiğini dile getirmişti. Vincent, Theo’ya yakın olmak için Paris’e yakın Auvers-sur-Oise’te bir kliniğe geçti. Buradaki 70 gününde, 70 resim yaptı. Ailesine, Auvers-sur-Oise’te çok mutlu olduğunu söyleyen bir mektup da yazmıştı ancak bir gün resim malzemeleriyle çıktığı yürüyüşte kendini göğsünden vurdu, ve 2 gün sonra vefat etti. Vincent’ın kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan biri Van Gogh’un resimlerine bakışı ve hissettikleri, Paris’te birlikte yaşadıkları 2 yıl dışında, kardeşi Theo ile düzenli olarak mektuplaştığından bir nevi kayıt altında. Vincent Van Gogh’un başta kardeşi Theo olmak üzere, arkadaşları ve ailesi arasındaki mektuplaşmalarından bulunanlar, kayda alınmış durumda. Orjinal mektuplar, çizimler, İngilizce tercüme ve mektubu anlamak için yazılmış notlar bu sitede yayınlanıyor. Vincent Van Gogh’u daha yakından tanımak isterseniz mektuplarına bakmanızı tavsiye ediyorum. Theo, kardeşinden 6 ay kadar sonra frengiden vefat etti, bugün iki kardeş yan yana Auvers-sur-Oise’te yatmaktadır. The Courtesan 1887 The Courtesan, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 The Courtesan 1887 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 100,7 cm x 60,7 cm. İlham Verici Resimleri Van Gogh’un benim için en ilham verici resimlerinden biri The Courtesan, yani “Fahişe”. Van Gogh kadar gözü farklı gören bir yaratıcı dahinin bile, beğendiği bir çizimi kopyalaması; benim gibi çizim yeteneği olmayanların dahi harikalar yaratabileceğinin bir müjdecisi gibi geliyor. Van Gogh, Japon kültürüne ilgi duyduğu bu yıllarda, 1886’da Paris Illustre dergisinin kapağından yayınlanan ve Keisa Eisen tarafından yapılmış bu çizimi çok beğeniyor. Paris’te, bu çizimi bire bir kopyalıyor, hem de bakarak değil, baya büyük kopyasını çıkartıp, kendi kanvasına kopya kağıdı olarak kullanarak. 1886’da Paris Illustre dergisinin kapağından yayınlanan çizim ve yanda Van Gogh’un çıkarttığı kopya Bu kadını sapsarı bir çerçeve içinde kullanıp, diğer parlak renklerini de ekleyince, Van Gogh’un elinden görsel bir şölen çıkmış. Eisen’den aldığı sadece kadının görseli, ama Van Gogh’un resminde dış alanda kullandığı diğer görseller de farklı Japon yayınlarından esinlenme. Resme dikkatli bakarsanız, önde bir kurbağa, solda bir turna ve üstte uzakta küçük bir sandal görürsünüz, Van Gogh’dan sembolizm pek beklenmedik. Turna ve kurbağa, fahişe kadınlar için kullanılan kelimelermiş. Self-Portrait with Grey Felt Hat 1887 Self-Portrait with Grey Felt Hat , Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Self-Portrait with Felt Hat 1888 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 44,5 cm × 37,2 cm. Van Gogh, Arles’e gitmeden önce Seuratla ve onun geliştirdiği noktacılık tekniği ile tanışmıştı, bahsetmiştim. Van Gogh, Seurat’ı anlamaya çalıştığını ancak onu takip etmediğini söylemişti. Van Gogh gibi bir yaratıcının yapacağı anlama şekli, elbette bunu en üstün şekilde sanatına adapte etmek olacaktı. Bu portre böyle ortaya çıktı. Seurat’ın noktacılık tekniği o kadar çok emek istiyordu ki, bir resmi 2 yılda adeta dokur gibi işliyordu. İzlenimcilik ona göre spontane ve özensizdi. Bu, görmeye çok alıştığımız bir oto-portre olduğundan, resmi popüler bulabilir ve küçümseyebilirsiniz ama bu yanılgıya düşmeyin. Şimdi lütfen aşağıdaki yakınlaştırılmış resminde Van Gogh’un bu oto-portresini nasıl dokuduğuna bir bakın. Self-Portrait with Grey Felt Hat resmindeki fırça darbeleri Trees and Undergrowth 1887 Trees and Undergrowth, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Trees and Undergrowth 1887 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 46,2 cm x 55,2 cm. Van Gogh’un Muhteşemleri Bu muhteşem orman resmi, Van Gogh’un Arles öncesi Paris’te yaptığı resimlerinden. Bu resim ve Almond Blossom isimli resimlerin posterleri yan yana 9 yıl duvarımda asılı kaldı, gördüğüm her an bana taze nefes aldırdı, huzur verdi. İki resmi arkadaşıma hediye ettim, eminim her sabah şimdi onun içini açıyordur. İzlenimciler ve Barbizon okulu arasında orman resimleri ve özellikle ağaç altındaki çalılıklar önemli bir konuydu. Hatta sadece bu ağaç altındaki çalıkların resimlerini ifade eden, Fransızca özel bir isim bile vardı; sousbois! Van Gogh, fırça darbeleriyle yeşilin her tonunu, sabırla bir nakış gibi işlemiş. Güneşin ormanda yarattığı renk dalgalanmalarını yeşilin tonlarına ek olarak bazen sarı, bazen beyaz ve hatta kırmızı ile yansıtmış. The Yellow House 1888 The Yellow House, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 The Yellow House 1888 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 72 cm x 91,5 cm. Van Gogh’un Arles’i güneyin stüdyosu yapma hayalleriyle kiraladığı meşhur sarı ev! Binalardan sağ köşedeki Van Gogh’un, 4 odalı evi… Odalardan biri Gauguin için ayrılmıştı hatırlarsınız. Sol köşedeki evin altı bakkal, Van Gogh tütünlerini, absinthini buradan mı alıyordu acaba? Uzakta sağda, tren yolu görünüyor. Van Gogh, Theo’ya yazdığı mektupta, bu resimden bahsetmişti. “Güneş vurduğunda, sarı binalar öylesine parlıyor ki, ve gökyüzü keskin bir mavilikte nasıl da derin…” demiş Van Gogh. Gördüğünü bu kadar güzel anlatabildiği için hayranım Vincent’a. The Bedroom 1888 The Bedroom, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 The Bedroom 1888 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 72,4 cm x 91,3 cm. Tahmin ediyorum, pek çoğumuzu Van Gogh’la tanıştıran, daha çocuk yaşta onu sevmemizi ve eğlenceli bulmamızı sağlayan bu resimdi. Arles’teki meşhur sarı evinde bulunan yatak odası. Van Gogh resmi yapmadan önce odayı itinayla dekore etmiş. Theo’ya yazdığı mektupta, resmin en önemli özelliğinin renkleri olduğunu söylemiş. Tek tek anlatmış, duvarlar solgun menekşe, yatak ve sandalyeler taze tereyağı renginde, kapılar lila… Bu gördüğünüz resim, Van Gogh’un anlattığı renklere uyacak şekilde düzenlenmiş bir versiyonu, resim orjinalini görebilmemiz için özellikle bunu koydum. Resmin bugünkü halinde ise renklerde değişim var, araştırmacılar renklerde özellikle kırmızı pigmentin solduğunu söylüyor, işte bu sebeple lila olan kapı mavi, ve diğer renklerde de solgunluk var. Resmin bugünkü halini detaylı bir şekilde görmek isterseniz burada. The Bedroom resmindeki odanın canlandırması Araştırmacılar, Van Gogh’un gözünden bir canlandırma yapmak için Arles’teli sarı evin bu odasını yeniden aslına uygun dekore etmişler, bu harika odada kim yaşamak istemez ki! Van Gogh bu resimden itinayla 2 kopya daha yapmış, yani onun da favorilerinden. Yatak odasının pencerelerine dikkat ederseniz yeşil kepenkler kapalı. Duvardaki resimler de yine kendi yaptıklarından. Sağdaki portrelerden biri Paul-Eugene Millet, diğeri Eugene Bocha ait. Tavanı özellikle basık yapmış, Japon etkisi vermek için. Perspektif ise yine bilinçli olarak biraz garip. Evin sağ tarafı biraz yamukmuş, Van Gogh sağ taraftan tavanı göstererek bu durumu da dahil etmiş resmine. Cafe Terrace at Night 1888 Cafe Terrace at Night, Kröller-Müller Museum, Otterlo, Holllanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Cafe Terrace at Night 1888 isimli resmi Kröller-Müller Müzesi’nde Otterlo, Hollanda. Resmin boyutu 80,7 cm × 65,3 cm. İşte Van Gogh’u gece resimlerine ve özellikle yıldızları resmetmeye motive eden Cafe Terrace. Van Gogh ilk kez bu resimde yıldızlara yer vermişti, sonrası biliyorsunuz adeta bir patlama yaşadığı “Starry Night”a kadar gitti. Van Gogh bu resmi yapmaya, bu cafeyi gece gördüğünde karar vermiş. Renklerinden çok etkilendiği için, resmi gözünün gördüğü şekilde, az ışık altında gece yapmaya karar vermiş. Normalde yapılan elbette gündüz gözü bir güzel taslağını çizip, geceden kalanlarla gün ışığında rahat rahat boyamaktır. Van Gogh mektubunda bu resimden şöyle bahsediyor; “Şu bir gerçek ki, gece ışığında yeşil yerine mavi görebilirim, lilayı mor seçebilirim. Ama beyaz ışıktan, mum ışığına geçtiğin zaman en zengin sarıları ve turuncuları yakalayabiliyorsun.” Bu resmi bahsettiği şekilde bir mum ışığında, gözünün o an gördüğü ve onu etkileyen renklerle resmetmiş. Zaten olay da bu değil mi, bu bir fotoğraf değil ki, olay bir saniye deklanşöre basmaktan ibaret değil. Bir ressamın gördüğü bir şeyi resmetmek için ne kadar motive olması gerektiğini düşünün. Bu cafe, o gece o saatlerde, işte tam da Van Gogh’un resmettiği şekilde görünüyordu. O yüzden bu kadar muhteşem ve etkileyici. Terasın alt kısmı sapsarı, gözyüzü mavi, arnavut kaldırımları lilaya çalıyor, sağda yemyeşil bir ağaç. Bugün bu cafe elbette bir Van Gogh Cafe’ye dönüştürülmüş durumda, bu durumu turistik ve itici bulmuyorum. Ben de Arles’e kadar gitsem, bu cafenin artık bugün bir bakkal olmasındansa cafe olarak kalmasını ve Van Gogh ile dolup taşmasını tercih ederdim, bir güzel de kahvemi içerdim. Cafe bugün nasıl görünüyor derseniz, burada. Sunflowers – 12 Sunflowers in a Vase 1888 Sunflowers 1888, Vincent Van Gogh, The National Gallery, Londra, İngiltere Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Sunflowers – 12 Sunflowers in a Vase 1888 isimli resmi The National Gallery’de Londra, İngiltere. Resmin boyutu 92,1 cm x 73 cm. Van Gogh’un ayçiçeklerine olan tutkusu, 1887’de Paris’te başlamıştı, bu kompozisyonda değil ama yerde yatar şekilde 4 tane ayçiçeği daha yapmıştı. Bugün bu Paris versiyonları sergilendikleri müzelerin önemli resimleri arasında. Gauguin, bu ayçiçekleri denemelerini çok beğenmişti, hatta iki tanesi onun olmuştu. Van Gogh, Gauguin’i Arles’e davet ettiğinde bu ayçiçeklerinin alasını yapmak istedi. 12’si birden bir vazoda! Gauguin’in kalacağı odayı dekora edecekti. İlkini 1888’de, ikincisini 1889’da yaptı. Bu National Gallery’deki ilk versiyon, ikinci versiyon ise Amsterdam’daki Van Gogh müzesinde. Birbirinden ayırmak için en kolay yol, “Vincent” şeklindeki imzasını yoklamak. Vincent, vazonun koyu sarı kısmındaysa ilk versiyon, açık sarı kısımdaysa ikinci versiyon. Sunflowers 1889, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda The Starry Night 1889 The Starry Night, Vincent Van Gogh, MOMA, New York, ABD Vincent Van Gogh’un 1854-1890 The Starry Night – Yıldızlı Gece 1889 isimli resmi MOMA’da New York, ABD. Resmin boyutu 73,7 cm x 92,1 cm. Yıldızlı Gece resmini Saint-Remy’deki akıl hastanesinde yaptı, odasının camından güneşin doğuşunu izlemiş ve çok etkilenmişti. Theo’ya mektup yazmış, gün doğumunda yıldızları görmenin ne kadar büyüleyici olduğun, sabah yıldızının, gözüne ne kadar büyük göründüğünü anlatmıştı. Muhtemelen gördüğü Venüs’dü. Resmin adı YIldızlı Gece ama aslında yıldızlı bir sabahı anlatıyor. The Church in Auvers-sur-Oise, View from the Chevet 1890 The Church in Auvers-sur-Oise, Vincent Van Gogh, Orsay Müzesi, Paris, Fransa Vincent Van Gogh’un 1854-1890 The Church in Auvers-sur-Oise, View from the Chevet 1890 isimli resmi Orsay Müzesi’nde Paris, Fransa. Resmin boyutu 94 cm x 74 cm. Van Gogh, Arles’teki kulak kesme macerası sonrası kardeşi Theo’yu ve Gauguin’i dehşete düşürmüş, ardından kendini Saint-Rémy’deki akıl hastanesinde bulmuştu. Ortalık sakinleşince Theo’ya yani Paris’e yakın olan Auvers-sur-Oise’deki kliniğe geçti. Burada hem Theo’nun, hem de birçok ressamın arkadaşı olan onu tedavi etmeyi kabul etmişti. Van Gogh’un portresinden hatırlarsınız, Van Gogh doktorun bu portresini yaptıktan tam 100 yıl sonra, 1990’da, resim 82,5 milyon dolara satıldı. O yıl bu bir rekordu, resme ödenen para, bugünün parasıyla 144,1 milyon dolar ediyor, yani dünya üzeride satışı gerçekleşen en pahalı 5. resim. Van Gogh, Auvers-sur-Oise’de çok verimli bir döneme girmişti, her şey yolunda görünüyordu. Hem doktor hem de Theo iyileştiğini düşünüyordu. Ama malum sonu biliyorsunuz, Auvers-sur-Oise’de topu topu iki ay geçirebildi, ve hayatını başarısız bir intihar girişimi ile sürünerek sonlandırdı. Bu resme konu olan kilise, 13. yy’dan kalma gotik tarzıyla Auvers-sur-Oise’in en gösterişli binalarından biri. Kilisenin bugünkü halini, Van Gogh’un açısından görmek isterseniz buraya tıklayın. Dilerseniz bu bağlantıdan 360 derece görüşle bakabilir, hatta kilisenin içini bile ziyaret edebilirsiniz. Van Gogh’un görüp de resmettiği bir şeyi, capcanlı gözle görmek, ona olan hayranlığımı daha da arttırıyor. İşte aynı bina, biz de bakıyor, görüyoruz… O da bakıyor, ne görüyor, daha doğrusu nasıl görüyor. Van Gogh her ne kadar stiliyle post-impressionist olarak anılsa da, onun stiline henüz bir ad veremediğimiz ortada. O sadece resim yaptığı dönem göz önünde bulundurularak bir akımın içinde gruplandırılıyor. Bana göre bu stil, Van Gogh stili ve bu dünyada gelmiş geçmiş en eşsiz stil. Almond Blossom 1890 Almond Blossom, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Almond Blossom 1890 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 73,3 cm x 92,4 cm. Vincent Van Gogh’un Son Zamanları Van Gogh 1890’da, yani hayatını kaybettiği senenin başında, çok sevdiği kardeşi Theo’dan bir mektup aldı. Theo’nun bir oğlu olmuştu ve adını eşi ile birlikte Vincent koymuşlardı. Bu habere çok sevinen Van Gogh, onlara özel bir resim hediye etmek istedi. Hem Japon sanatı etkisinde olan, hem de Arles’de tomurcuk açan ağaçlardan etkilenen Van Gogh, bir badem ağacının tomurcuklarının patladığı, bembeyaz çiçekli halini mavi gökyüzü önünde boyayıverdi. Bu resim pek de Van Gogh’tan görmeye alışık olmadığımız tarza olduğundan, sevenlerinin gözünde ayrı bir yeri var. Doğu kültüründe, badem ağaçları Şubat’ta çiçek vererek, baharın gelişini müjdeliyor. Tıpkı küçük Vincent’ın doğumunu müjdeler gibi. Wheatfield with Crows 1890 Wheatfield with Crows, Vincent Van Gogh, Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Vincent Van Gogh’un 1854-1890 Wheatfield with Crows 1890 isimli resmi Van Gogh Müzesi’nde Amsterdam, Hollanda. Resmin boyutu 50,5 cm x 103 cm. Van Gogh’un son resmi olarak bilinen ama aslında son resmi olmayan “Wheatfield with Crows – Kargalarla Buğday Tarlası” isimli resmi, Van Gogh’un sanatında adeta patlama yaşadığı son 4 yılında belki de kasvet içeren tek resmidir. Bu yüzden de intihar etmeden önce, bu resmi yaptığı düşünülür. Belki de resimleri bu şekilde anlamlandırmayı çok sevdiğimizden. Bu resmi 10 Temmuz’da tamamladığını söyleyen bir notu var. Vefat ettiği 29 Temmuz’dan önce tamamlanmış olduğu tahmin edilen 3 resim daha var, biri 14 Temmuz tarihli. Sonuçta, ihtihar etmesine günler kala tamamladığı resimlerden biri olduğu gerçek. Van Gogh, kulağını kesmesi ve Gauguin’i çıldırtmasının ardından, Arles’i terketmek zorunda kalmış, Theo’ya yani Paris’e yakın Auvers’teki Saint Remy hastanesinde kalmaya başlamıştı. Bu manzara da Auvers’den. Özellikle bu resimden değil ama, genel olarak buğday tarlalarını konu ettiği resimlerinden Theo’ya mektuplarında bahsetmişti. Mavi gözyüzü altında sarı buğday tarlaları, yarattığı kontrast ile çok ilgisini çekiyordu. Kızgın gözyüzü altında, rüzgardan şişmiş buğdaylar enginlik hissini çok iyi veriyordu. Bunun yanlızlığını ve üzüntüsünü çok iyi ifade ettiğini düşünüyordu. Ama karamsar anlam çıkmasını istemiyordu bundan, buğday tarlalarının ve bu açıkhava manzarasının ona çok iyi geldiğini de ekliyordu. Bu resim Van Gogh’un çift kare olarak adlandırılan, yatay resimlerinden. Boyu, eninin iki katı olan kanvasları son zamanlarda severek kullanıyordu. Uzmanlar yıllardır resimdeki kargaları ölümün habercisi, ufukta bitmeyen yolu kaybolmuşluk, yer ve gökyüzünün birbirine karışmasını buhran olarak yorumladı durdu. Birden fazla ışık kaynağı olmasını anlamlandırmaya çalıştı, biri ay ya da güneşse, diğeri neydi? Bilemeyiz ki… Belki de bu sadece Van Gogh’un şahit olduğu enfes manzaralardan biriydi. Temmuz’da, hasat zamanının tam da ortasında, tarlaya kargalar üşüşmüş, böylesine dramatik bir manzarayı Van Gogh’a göz ziyafeti olsun diye sunmuşlardı. Hem belki de Van Gogh intihar etmemişti, kendini yaralayıp iki gün süresince ağır ağır ölmesi sadece bir kazaydı. Van Gogh’un yaşamı boyunca yaşadığı, resim yaptığı yerler Van Gogh Route isimli sitede detaylıca listelenmiş durumda. Harita üzerinden tıklayıp adresleri ve orada yaptığı resimleri açabiliyorsunuz. Related TopicsAlmond BlossomAmsterdamArlesCafe Terrace at NightGünde1ResimHollandaLaheyParisPost EmpresyonizmRessamlarSunfowersThe BedroomThe Church in Auvers-sur-OiseThe CourtesanThe Starry NightThe Yellow HouseVan GoghVan Gogh MüzesiVincent Van GoghWheatfield with CrowsYıldızlı Gece

van gogh kolay manzara eserleri